Ana içeriğe atla

Kayıtlar

KUŞBAKIŞI etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Makamsal Türk Müziğinde Aralıklar ve Koma Değerleri

Batı müziğinde iki sesin arası iki eşit parçaya bölünmektedir ve arada kalan ses diyez ya da bemol ifadeleriyle tanımlanır. Ancak Türk Müziğinde iki notanın arası her birine koma ismi verdiğimiz 9 eşit parçaya ayrılmaktadır. 1,4,5 ve 8 komanın özel isimleri ve harfleri(rumuz) vardır. Makamları ortaya çıkaracak olan dörtlü ve beşliler oluşturulurken bu isimler ve harflerden yararlanılır.

Müzisyenin AkbiL'i !!!

Dünyanın Sorunu...

İki psikiyatri uzmanı( Justin Kruger ve David Dunning ), 10 yıl kadar önce bir teori ortaya atmış şöyle ki ; " Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır. " Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı: · Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler. · Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimin-dedir. · Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler. · Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar. Cornell Üniversitesi 'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik " Nasıl geçti? " sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi... Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin “ kendilerine güvenleri ” müthişti. Onların " testin yüzde 60'ına doğru

Öğrenmenin Keyfi: Sokrates

‘Bir rivayete göre, bütün insanlık tarihinin en saygın kişilerinden biri olarak tanınan ünlü Yunanlı düşünür, filozof Sokrates baldıran zehrini içmeden ( idam edilmeden ) az önce bir öğrencisinin elinde tanımadığı bir müzik aleti görür. Bana bunun nasıl çalındığını anlat der. Öğrencisi üzgün bir halde, “ Öğreteyim ama Sokrates, sanırım bunu çalıp keyif alacak zamanın olamayacak ” der. Sokrates ise “ Evet bunu çalıp keyif alacak zamanım yok ama öğrenmenin keyfi var ya” diye karşılık verir.’

Güzel SanatLar

Güzel sanatlar, güzellik ve zevkle ilgilenen sanatlar için kullanılır. Bu terim ilk defa Fransızcada beaux arts olarak, resim, heykel, baskı gibi görsel sanatları tanımlamak için bulunmuştur. Güzel sanatlar teriminin ortaya çıkışındaki motivasyon, resim, heykel gibi görsel sanat dallarını; tekstil, seramik gibi zanaat ve uygulamalı sanatlardan ayırmaktı. Buradaki "güzel", sanat eserinin niteliğini değil, disiplinin estetikle bağlantısını vurgulamak için kullanılmıştır. kaynak

Peki sizin kaç yüz’ünüz var ?

Senin içinde üç tane sen var: Birinci sen kişiliktir. Kişilik (personality) sözcüğü Yunanca ‘persona’ kökünden gelir. Antik Yunan tiyatrosunda maske kullanırlardı ve ses maskeden gelirdi. ‘Sona’ ses, insan sesi anlamına gelir ve ‘per’ maskenin içinden demektir. Gerçek yüzü, gerçek aktörü tanımıyorsun. Bir maske var ve maskenin içinden... ses geliyor. Maskeden geliyor gibi gözükür ve sen gerçek yüzü tanımıyorsun. Kişilik (personality) güzel bir sözcüktür, o Yunan tiyatrosundan gelir. Ve olan şey budur. Yunan tiyatrosunda sadece bir tane maskeleri vardı. Senin ise tıpkı bir soğanın katmanları gibi maskelerinin üzerinde pek çok maskelerin vardır. Bir maskeni kenara koysan başka bir tanesi vardır, onu da kaldırsan diğeri vardır. Ve sen kazımaya ve kazımaya devam edebilirsin. Ve kaç tane yüz taşıdığını bilmek seni şaşırtacaktır. Kaç tane! Hayatlardır onları topluyorsun. Ve onların hepsi kullanışlıdır, çünkü pek çok kez değiştirmen gerekir. Hizmetçinle konuşuyorsun, patro

Emirgân–Emir Güne Han ( Yusuf Paşa )

Emirgân semtinin adı nereden geliyor acaba  diye merak etmiştim, bakın neLer çıktı karşıma ! Vikipedi ( özgür ansiklopedi )’ den aynen aktarıyorum. “ IV. Murat , İran seferi sırasında Erivan'ı kuşatmıştı. Kaleyi korumakla görevli Emir Güne Han, şehri savaşsız bir şekilde Osmanlı Devleti'ne teslim etti. Kale komutanının bu davranışı hoşuna giden IV. Murat, kaleyi Osmanlı Devleti'ne savaşsız bir biçimde teslim etmesinden dolayı haklı olarak 'vatan haini' damgasını yiyeceği İran'a dönme olanağını artık yitirmiş bulunan Emir Güne'yi alıp İstanbul'a getirdi ve o zamana kadar "Feridun Bey Bahçeleri" adıyla anılan bugün Emirgan'ın yer aldığı semti kendisine bağışladı. Emir Güne burada derhal kolları sıvayarak envayi çeşit içki imal etmek olan işine başladı ki bu sırada IV. Murat içkiyi yasaklamıştı. Bu eski Boğaz semtine 'Emirgân' denmesinin sebebi işte yukarıda anlatılanlardan kaynaklanmaktadır. “ şuradaki şu cümLe dikkatimi çekti

Godot geLecek mi?

(…) “Absürd tiyatro gırgıra aLıyor yaşantımızı. Ve bir türLü geLmeyen Godot ’yu bekLemeye başLıyoruz. Oyunda Godot geLmeyedursun, gerçekte her gün geLiyor, hem de tam zamanında geLiyor : Piyesin yazarı SamueL Beckett ’in Provence’da yaşadığı köye her gün işLeyen otobüsün şoförünün adıymış Godot.” (…) Kaynak: Gündüz Vassaf , Cennetin Dibi ( Modern ZamanLarda EğLenceLik Hayat ), İLetişim Yay , 14. Baskı, İstanbuL, s.25 hazır Godot demişken, yıLdırım türker ’in “ Godot'nun 50 yılı ” yazısını da okumanızı saLık vereyim. içimden bu yazıyı Uşak yöresine ait şu türküyLe bitirmek geLdi ; ay bulutta bulutta / mendilim kaldı dutta / geleceksen gel gayrı / onyedi benli şadiye'm / daha gönlüm umutta. türkünün sözLeri

Ağız ve dudakLarın yapısına göre tipLer, karakterLer, kişiLik yapıLarı

Kadınlar için küçük, erkekler için ise orantılı ağız ideal kabul edilir. Ağzı büyük olan kadınlar cesurdurlar. Bu da erkeklerin hoşuna gitmiyor. Ağzı küçük olan kişiler genelde, zayıf karakterli olup, geçim sıkıntısı yaşarlar. Ağız kapalıyken dudakların temas hattının ince olması kişinin titiz ve kuralcı bir karaktere sahip olduğunu gösterir. Büyük ve köşeleri aşağıya sarkmış ağza sahip insanlar güçlü iradeye sahiptirler. Onları etkilemek zordur. Devamlı titreyen dudaklar güvensizlik belirtisidir. Kavis şekilli küçük ağız (köşeleri hafiften aşağıya meyilli) genelde, hassas insanlara özgüdür. Şişkin dudaklar başarı belirtisidir. Simetrik ve düzgün bir şekilde açılıp kapanan ağız duyguların dengeliliğinin belirtisidir. Ağzın köşeleri ile gözleri birleştiren kırışıkların olması zor yaşam şartlarından kaynaklanmaktadır. Burun deliklerinden ağız köşelerine doğru kırışıkların olması sinsilik belirtisidir. Üst dudağın alt dudağı örtmesi kararsızlık, alt dudağın öne çıkması ise bencillik bel

Müzik dersinde hız terimLerini öğretirken izLetiLebiLir…

Hep tavşanLa kapLumbağa oLacak diye bir kuraL mı var  : )

Disney İngilizce çocuk şarkıları

buRada 99 şarkı var… Sözgelimi ; A Bicycle built for two Lyrics – Mp3 Alouette Lyrics – Mp3

gizLi resimLer :)

   

‘Bitmemiş Senfoni' kesinlikle biterdi!

Büyük şirketlerden birinin Genel Müdürü, gerçek bir klasik müzik aşığıymış. Günlerden bir gün, şehre ünlü bir orkestra gelmiş. Vereceği konserin en önemli parçası da Schubert'in ünlü 'Bitmeyen Senfoni'siymiş'. Genel Müdür bu eseri dinlemek için çok hevesli olmasına rağmen, işi nedeni ile, konsere gidemeyeceğinden, gelen davetiyeyi şirketin İnsan Kaynakları Başkanı'na vermiş ve 'Lütfen bu konsere git ve bana izlenimlerini aktar' demiş. Genel Müdür'den aldığı talimatla konsere giden müdürden, ertesi gün bir değerlendirme raporu gelmiş. ' Sayın Genel Müdürüm , 1- Dört obuacı konserin önemli bir süresinde boş oturdular. Bunların sayısı azaltılırsa konsere daha çok katkıda bulunurlar. 2- Orkestrada on iki kemancı var. Bunların hepsi aynı anda hareket ediyorlar, ve aynı notaları seslendiriyorlar. Bence ciddi bir yanlışlık. Kesinlikle personel tasarrufu yapılmalıdır. 3- Onaltılık notalara ağırlık verilmiş. Doğrusu b

Emin İgüs Üçlüsü - Dut Ağacı

Emin İgüs (vokal-bağlama) ( kısa özgeçmiş )   Eylem Pelit (bas gitar) ( kısa özgeçmiş ) Ahmet Özbilen (vurmalı çalgılar) ( nette pek bir şey buLamadım maLesef :( ) Moda Oyun Atölyesi 2006

Beyoğlu Sokak Çalgıcıları – kara güneş

http://www.karagunes.com/ her cumartesi tüneldelermiş…ney çalan arkadaş(mudin dunen) ve gitardaki ahmet öztürk.. ( kaynak )

Kişiliğiniz yoksa diğerleri hiçtir.

emine öğretmenin bLoğu nda gördüğüm bu aLttaki yazıyı bu ara önüme geLene anLatıyorum. Bari bLoğa da ekLeyeyim dedim. 1982 yılında Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nda okuyan 2.sınıf öğrencileri Türkiye Ekonomisi dersinin hocasının gelmesini bekliyor. Sınıf,öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünüşlü hoca kapıda beliriyor. İçeriye kızgın bir bakış atıp kürsüye geçiyor.  Tebeşirle tahtaya kocaman bir " 1 " rakamı çiziyor. " Bakın " diyor. Bu kişiliktir . Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey... Sonra " 1 " in yanına bir " 0 " çiziyor: Bu başarıdır . Başarılı bir kişilik " 1 " i ( 10 ) yapar.  Bir " 0 " daha.." Bu tecrübedir ." 10 " iken " 100 " olursunuz.  Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor: Yetenek,sevgi,disiplin... Eklenen her yeni " 0 " ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca.  Sonra eline silgiyi alıp baştaki " 1 " i siliy

fon müzikLeri ( enstrumantaL müzik )

Şurada çeşitli sunumlarda ya da flaş dosyalarında kullanabileceğiniz hareketli ya da ağır tempoda birçok fon müziği payLaşımı yapıLmış. PayLaşanLara teşekkür ederim.   biLgiLerinize… şuRaya da bakın beLki işinize yarabiLecek başka eserLer de buLabiLirsiniz. madem fon müziği dedik aLttaki LinkLere de uğrayın derim. http://www.gramerimiz.com/fon_muzikleri.htm http://www.main-board.net/muzikli-siirler/125828-fon-muzigi-ornekleri.html http://fonmuzik.blogspot.com/ http://www.fonmuzikler.com/ Fon Müziği, veya Enstrümantal Müzik, bir müzik eşliğinde, hiçbir kişi tarafından herhangi bir söz ile seslendirilmeden ve belirli ritmi bulunan müzik türüdür. Genellikle bir şiir, hikâye vs. okunurken arka plan olarak çalınırlar. Ama artık günümüzde sadece bu tarz müzikleri dinleyenler de mevcuttur. New age, Ethnic, Enstrümantal v.s tarzı müzikler bu tarzlardan sadece birkaçıdır. ( kaynak )

Özgürlüğün Resmi

başLığı görünce çoğu kişi gibi benim akLıma da abidin dino geLdi. :)) yok yok o değil bu hikâye… bir çocuk ve babası arasında geçen bir hikâye… Babası İspanya`nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi. Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı. Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı... Çok üzülmüştü küçük kız. Babasına söyledi bunu, o da " üzülme kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu? " dedi. Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti. Babası keyifle resme baktı ve sordu: " Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı? &quo

Gece ile gündüzü nasıl ayırt edersiniz?

Bir bilge kişi, çölde öğrencileri ile otururken " Gece ile gündüzü nasıl ayırt edersiniz? " diye sordu;" Tam olarak ne zaman karanlık başlar, ne zaman ortalık aydınlanır? " Öğrencilerden biri, " Uzaktaki sürüye bakarım " dedi. " Koyunu, keçiden ayıramadığım zaman, akşam olmuş demektir. ” Başka bir öğrenci söz aldı ve " Hocam " dedi. " İncir ağacını, zeytin ağacından ayırdığım zaman, anlarım ki sabah başlamıştır ." Bilge kişi, uzun süre sustu. Öğrenciler meraklandılar ve " Siz ne düşünüyorsunuz hocam? " diye sordular. Bilge kişi bu soruyu şöyle yanıtladı: " Yürürken karşıma bir kadın çıktığında, güzel mi, çirkin mi, siyah mı, beyaz mı diye ayırmadan, ona 'Bacım' diyebildiğimde… Ve yine yürürken önüme çıkan erkeği, zengin mi, yoksul mu diye bakmadan, milletine, ırkına, dinine aldırmadan, kardeşim sayabildiğimde anlarım ki sabah olmuş, aydınlık başlamıştır. "

Binlerce kişi, binlerce ceylanla birlikte semah tuttuk üç gün üç gece, kırkgün, kırkgece..

  (…) Kalktık Horasandan sökün eyledik. Parlar omzumuzda uzun şelfeler. Kurt sürüleri gibi dağıldık dünyaya, yayıldık mağrıptan maşrıka dek. Kırmızı yakut gözlü, uzun boyunlu atlarımızı Sind suyuna, Nil suyuna sürdük. Memleketler, kaleler, şehirler aldık, devletler kurduk. Haran ovasına, Mezopotamyaya, Arabistan çölüne, Anadoluya, Kafkas dağlarına, geniş Rus bozkırlarına, on bin, yüz bin kara çadırla kartallar gibi indik. Uzun, yedi direkli, keçi kılından kara çadırlarımız... Her birinin içi insan hünerinin en büyük, en güzel, en ince renkleri, nakışlarıyla işlenmişti. Ya şelfelerimiz, ya kılıçlarımız, hançerlerimiz fıldişi sapları altın işleme tüfeklerimiz, dibeklerimiz, hırızma, gerdanlık, tepeliklerimiz kilim, keçe, çullarımız... Haran ovasında binlerce kişi ceylanlara karışıp semah döndük. Ulu şahinler gibi. Şölenler tuttuk, kutsal cemler büyüttük... Ulu denizlerden ulu denizlere dalgalarca çalkalandık. O kıyıdan bu kıyıya vurduk. Kaleler, şehirler, memleketler, ırklar, so

eLvi’to’deLLa’ya…

en deRin sevgiLerümLe :))