Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2007 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Makamsal Türk Müziğinde Aralıklar ve Koma Değerleri

Batı müziğinde iki sesin arası iki eşit parçaya bölünmektedir ve arada kalan ses diyez ya da bemol ifadeleriyle tanımlanır. Ancak Türk Müziğinde iki notanın arası her birine koma ismi verdiğimiz 9 eşit parçaya ayrılmaktadır. 1,4,5 ve 8 komanın özel isimleri ve harfleri(rumuz) vardır. Makamları ortaya çıkaracak olan dörtlü ve beşliler oluşturulurken bu isimler ve harflerden yararlanılır.

kısa boRu notaLarı - bando

boru notalarının müziklendirilmiş halini burada bulabilirsiniz. Bütünlük olsun diye klasörün içine zümrüt hocamın eklediği notaları da ekledim. Bilgilerinize LİSTE banyo hamam vizite doktor yangın tehlike geçti araç hareket işaretleri araç in yerden kalk http://www.4shared.com/file/11760784/639914d3/BANDO_ICIN_MUZIKLER_NOTALAR.html teşekküRLeR zümRütyüKseK

AMERİKAN BAYRAĞI NASIL OLUŞTU ?

NE OKUMALIYIZ?

Kimimiz derslerini geçmek için, kimimiz ekmek parası kazanmak için, kimimizse boş vakitlerini değerlendirmek için okuduğunu söyler eder durur. Çünkü okuduklarımıza kılıf uydurmaya bayılırız. Azıcık aklı olan, okumanın bunlardan öte bir eylem olduğunu rahatlıkla anlayacak kabiliyete sahiptir. Esasında bu kabiliyet bizde ezelden beri bulunmaktadır; ancak bu mesele bizi ne okumamız gerektiğinden uzaklaştıracağı için bu kaideyi görmezden geliyorum. En başta bilinmesi gerekir ki okumanın hiçbir kılıfı olmaz, olamaz. Hepimiz bir araya gelip bir çuval dolusu neden de bulsak, bu nedenler okuma eyleminin karşısında kimliksiz kalır. Zira okumayla gelen eylem, bahsi geçen eylemlerin hepsinin ötesindedir. Ötesindedir çünkü, uydurduğumuz kılıfın içini ya da dışını dolduran sadece okuma eylemidir. Okul, iş, aile ve hatta toplumsal yaşamımızda bulunan rolleri yahut statüleri okuyarak değil, bu eylemi yerine gereğince getirdiğimiz (ya da getiremediğimiz) için edinmişizdir. Serüvenin sonuna gelmeden ya

NASIL OKUMALIYIZ?

Okumak, “aşk”tır. Aşkın yeri ve zamanı olmadığı gibi, okumanın da yoktur. Öyle ki okurken gece, gündüze; yer, yatağa; karanlık, ışığa karışır. Dolayısıyla, düşünebildiğiniz her yer, okuyabileceğiniz yer anlamına da gelir. Okuyan, bu haliyle, mekânın ötesine geçer. Kalabalık, gürültü, sessizlik hepsi, okuyanı rahatsız etmemek için, ayrı bir safa toplanır. Okuyan, yeter ki okuduğunu anlasın, tüm dünya onun için kul, köle olur. Ama dünyanın kalbinden kopan bunca büyük ödünü hakketmek için de ama gönülden, ama aşkla, ama coşkuyla okumak gerekir. Gönlünüzde o aşkı, o coşkuyu hissettiniz mi, ne yorgunluğunuz kalır ne de yaşamınızı uzatan kalbiniz. Evren, sizin için susmuştur. Sanki evren, okuduklarınızı daha iyi anlayabilmeniz için ağzınızın içinde dönüp duran dilinizden dökülenleri dinlemektedir. Ahenk, başka nasıl olur ki? Bunu bilmediniz mi? Yaşamadınız mı? Üzülün! Elbette ki üzülün. Okurken harfleri seçmeye çalışan gözlerinizi, daha çok görmesi için ovalamadınızsa; ayaklarınızı, uyuşuklu

NEDEN OKUMALIYIZ?

Okumalısın ey İNSAN, Okumalısın! Çünkü, bilebildiğin kadar İNSAN olur, İNSAN olduğunca yaşamayı öğrenir, yaşamayı öğrendiğin sürece de ne denli kıt, eksik olduğunu anlarsın. Yaşamayı anlamak öyle küçümsenecek bir şey değil. Zira değerini bilemeden yaşadığın, yaşarken önemsemediğin bir an karşına öyle bir zamanda çıkar ki, cahilliğin, utancın olur. Ama cahillik, koltuğuna gireceğin son dostun bile değildir. Şuncacık yaşamımızda bize vakit kaybettiren onca gereçle yaşamı geçiştirmeyi, günü kurtarmayı amaçlayan insan, hiçbir zaman İNSAN olamaz. Elindekinin kıymetini bilerek şu aciz aklını yola koyabilene ne mutlu... 29 harften oluşan şu uçsuz bucaksız evrende dolaşmayı bilmeyen, bunun yerine koyacak bir şeyler arayan, bulunduğu yerle övünenlerden olmayınız. Sizi artıranın yalnızca bildiklerinizden kaynaklandığını, bildiklerinizi geliştirmek ve pekiştirmek için de kullanılabilecek tek yolun okumak, okumak ve daha çok okumak olduğunu görünüz. Bencilliğimizi bir yana bırakarak etrafımıza bak

İstiklal Marşı, Türkiye Cumhuriyeti‘nin ulusal marşı.

Sözleri Mehmet Akif Ersoy ‘un bestesi Osman Zeki Üngör ‘ündür. 12 Mart 1921‘de TBMM tarafından Türkiye Cumhuriyeti ’nin Ulusal Marş ı olarak kabul edildi. Ulusal Kurtuluş Savaşı ‘nın en heyecanlı günlerinde toplumu biraraya getirici ve ortak duygularını canlandırıcı bir ulusal marş gereksinimini gidermek amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı , 1921‘de bir güfte yarışması düzenledi. Bu yarışmaya 724 şiir katıldı. Kazanan güfte ye para ödülü konduğu için önce yarışmaya katılmak istemeyen Mehmet Akif, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi ‘nin ısrarı üzerine Kahraman Ordumuza adadığı şiirini yarışmaya soktu. TBMM’nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda Mehmet Akif’in şiiri ulusal marş olarak kabul edildi. Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katıldı. 1924 yılında Ankara‘da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay ‘ın bestesini kabul etti. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930′da değiştirilerek Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Şefi Zeki Üngör ’ün 1922‘de hazırladığı bugünkü

(....İ.Ö.O) mu (....İO) mu ?

türkçe konusunda bazı takıntılarım var. Öğrencilerim bilirler bu hâLLeRimi... uzatmayacağım; iLköğRetim bitişik yazıLır ( inanmayan TDK 'nın sayfasına bakaR!) ancak ne hikmetse miLLi eĞitimin resmi yazışmaLaRında biLe ısRaRLa "İ.Ö.O" diye yazıLıR... oysa doĞRusu "İO" duR. kısaLtmaLaR için yine TDK 'nın sayfasına bakabiLiRsiniz! eĞitim şaRt... ah! ne koLaydıR okumuş kaFaLaRın yanıLması... hadi biRi beni yanıLtsın.... Powered by ScribeFire .

Beethoven'in 10. senfonisi

Bilindiği gibi Ludwig van Beethoven sadece dokuz senfoni yazmıştır. Ancak 10. senfonisi ilk kez 1988 yılında seslendirilmiştir. Beethoven 1823 yılında Archduke Rudolf’a yazdığı bir mektubunda, Kraliyet Filarmoni Derneği’ne ‘yeni bir senfoni’ yazacağına söz vermiş ve taslakların hali hazırda masasında olduğunu ve iki hafta içinde bitirmeyi ümit ettiğini belirtmişti. Ne yazık ki, aynı topluluk bu senfoniyi yıllar sonra 1988 yılında seslendirebilmiştir. İskoçya’daki Aberdeen Üniversitesi müzikoloji profesörü Barry Cooper, Beethoven`in 10. senfonisinin taslaklarını tesadüfen bulmuş ve sadece ilk bölümünün boşluklarını tamamlamıştı. Cooper, senfoninin tasarlanan üç bölümü için materyal bulmasına rağmen, diğer iki bölümün tamamlanmasının imkansız olduğunu görmüş ve sadece ilk bölümü yeniden yapılandırmıştı. Beethoven’ın ilk kez seslendirilen 10. senfonisi, Cooper’ın yeniden yapılandırdığı bu ilk bölümden başkası değildir. Beethoven’in sekreteri Anton Schindler’in 1844’de yayınladığı bir maka

öğRenciyken...

BeŞibiYeRde"LeR 1995 tRabzoN KTÜ Müzik ÖğRetmenLiĞi böLümünde öğRenciyim. 1. sınıftayım o zaman. Zaten sonRa İstanbuL maRmaRa üniveRsitesi müzik öĞRetmenLiği böLümüne yatay geçiş yaptım. 2. , 3. ve son oLaRak 4. sınıfı buRada okuyup mezun oLdum. Niye oLduysam !!! öĞRenciLik yıLLarı... vay anam vay... çok okuL değiştiRdim ama çok şüküR tembeLLikten (!) deĞiL... yani hiç biLmem "YüKSeK öĞRenim eLemanı" oLmanın nasıL biRşey oLduĞunu... tRabzon'da neLeR yaşadık o evde... meseLa tuvaLetimizin kapısında biR Levha vaRdı ve üzeRinde :" BöLüm başkanı:( İsmi yazmayayım şimdi)........." yazıyordu. Evimizde ekmeğin oLmadıĞı günLeR oLdu ama tuvaLet kaĞıdının oLmadıĞı biR gün hatıRLamıyorum !!! yoksuLLuĞu fiiLi yaşadım maddi anLamda ama sanıRım öĞRenciyken pek takmıyoR insan... ve o sıcakLıĞı dostLuĞu hiç unutmam o evdeki... sonRa devam edeRim...

Grup Işığın Yansıması

Işığın yansıması yıllardır popüler kulvarın dışında kalmaya özen gösteren, klasik/protest rock çizgisinde kendi müziğini oluşturan bir gruptur. Grup ilk olarak, Uludağ üniversitesi'nde 80'li yılların ortalarında, öğretim üyeliğini ve müzik kulübü danışmanlığını sürdüren Murat Özyüksel ile müzik kulübünden bazı öğrencilerin birlikte müzik yapmaya başlamalarıyla oluşmuştur. Şu anda grupta Bursa kadrosundan solo gitarda Ayhan Orhuntaş ve basta Barlas Çevikus bulunmaktadır. Grup önce üniversite çevresinde ve giderek bursa Açıkhava tiyatrosunda konserler vermeye, kendi bestelerini ve saundunu oluşturmaya başlamıştır. 1990 yılında Murat Özyüksel İstanbul üniversitesi'nde göreve başlayınca çalışmalara uzun bir süre ara verilmiştir. Grubun toplanması ayrı kentlerde oturmak gibi hayatın getirdiği zorluklar nedeniyle olanaksız hale gelince, Murat Özyüksel Ercüment Vural ile birlikte grubun saunduna bağlı kalmaya çalışarak "bir çiçek yılı sonra" albümünü yayınlamıştır. Özyük

...fobiLeR

Ablütofobi: Yıkanmaktan korkma Agirofobi: Caddelerden ya da caddelerde karşıdan karşıya geçmekten korkma Agorafobi: Açık yer ya da kalabalık korkusu Ailurofobi: Kedilerden korkma Akluofobi: Karanlıktan korkma Akrofobi: Yüksek yerlerden korkma Akustikofobi: Belirli seslerden korkma Algofobi: Acı çekmekten korkma Amatofobi: Toz korkusu Amnezifobi: Hafızasını kaybetmekten korkma Androfobi: Adamlardan korkma Anemofobi: Fırtına korkusu Antlofobi: Sel korkusu Antropofobi: Insanlardan korkma Apifobi: Arılardan korkma Arakibutirofobi: Yerfıstığı ezmesinin, yerken, damağa yapışmasından duyulan korku Araknofobi: Örümceklerden korkma Aritmofobi: Sayılardan korkma Asimetrifobi: Simetrik olmayan şeylerden korkma Astenofobi: Güçsüz olmaktan korkma Astrafobi: Şimşek korkusu Ataksofobi: Düzensizlikten korkma Atelofobi: Mükemmel ol(a)mamaktan korkma Aviofobi: Uçuş korkusu Ballistofobi: Silahtan ya da mermilerden korkma Batofobi: Derinlik ya da yüksek binaların yanından geçme korkusu Batrakofobi: Kurbağ

“Müzik”in Anlamı ve Önemi

Alp ÖZEREN’in “Musiki Muallim Mektebi’nden Günümüze Müzik Öğretmeni Yetiştirme Sempozyumu”na Sunduğu Bildiri “Müzik”in Anlamı ve Önemi Bir toplumda; azami sayıda birey “ince düşünebildiği” oranda o toplumun yaşam kalitesi yükselecek, bir anlamda “toplam kalite yönetimi” anlayışı toplumsal yaşamda hayat bulacaktır. Azami sayıda bireyin ince düşünebilmesini sağlamak yönünde, müzik öğretmenleri, en önemli motivasyon güçlerinden birine sahiptirler. Sahip oldukları motivasyon gücünü kullanma oranı ve imkânı ise bulunulan sosyal çevre vb. koşullara göre değişkenlik göstermektedir. Türkiye’deki müzik öğretmenleri; tıpkı Türkiye Cumhuriyeti gibi, varlık ve etkinliklerini sürdürebilmek için deyim yerindeyse “birçok cephede savaş vermek zorundadırlar.” Bu cephelere kısaca değinecek olursak; öncelikle “müzikçi” dendiğinde toplumdaki bireylerin zihninde şekillenen imajın üzerinde durmamız gerekir. Bu konud

Bir de eleştirmen yokluğundan yakınırız, hiç hakkımız yok buna.

Eleştirmenin Çilesi/ Hikmet Dizdaroğlu Türk Dili 1 Temmuz 1961 Eline kalemi alıp da eleştiri yokluğundan yakınmıyan kişi gördünüz mü hiç? Genel bir sızlanma sorunu olduğu halde bunun nedenleri üzerinde duranı da sayılıdır. Hep dert yanma, hep suçlama! İlkin şu gerçeği belirtelim: Her ülkede şair, hikayeci, romancı, oyun yazarı bolca rastlanır soydan olduğu halde, eleştirmen sayısı bunlarla oranlanmıyacak bir azınlıktadır. Her çağda yetişen sanatçıları, bir de aynı çağda yaşamış eleştirmenleri bir hatırlayıverin; varacağınız sonuç, bizi asla yalanlamıyacaktır. Bu durum iki şeyi ispatlar: Eleştirinin güçlüğünü, eleştirmenin de kolay yetişir olmadığını. Eleştiri de bir sanattır, ama bilim ve teknik yönü ağır basan bir sanat. Bir sanatçı, diyelim bir şair, gücü ölçüsünde şiirler yazar. Şairlik, hikâyeciliğe, romancılığa yöneltecek birtakım yeteneklerle dünyaya gelir. Oysa eleştirmen, kendi kendini yetiştirir; öz çabasiyle bulur yolunu. yazının devamı...

Eleştirmen(i) Eleştir(mek)

eRdem eR Eleştiri sermeyesi olmayan bir uğraştır. Yani emek istemez. Aslına bakarsanız emeksiz hiçbir şey olamaz ve olmamalıdır. Büyük ozan Aşık Veysel’in de dediği gibi “Emeksiz istemek dermansız derttir”. Bu söz “emek” konusunda son derece muhteşem bir sözdür. Herhangi bir konuda, herhangi bir nesne karşısında insanlar birikimi, deneyimi, bilgisi olmaksızın eleştiri yaparlar. Buna şaşmamak elde değil. Bu bir bakıma Don Kişotluktur. devamı...

NASIL BİR ELEŞTİRMEN?...

Mevsim şartlarının git gide zor bir hale dönüşmesi, bizlerin de psikolojisini etkiliyor olacak ki; ne yana eleştiri yazsak bomba gibi saldırılar peşpeşe geliyor. Kimin, ne için eleştiri yazdığına bakmaksızın diyalok ötesi problemler aramaya koyuluyoruz hemen. Savunma mekanizmamız benliğimizin tamamına egemen oluyor; bu sayede akla mantığa sığmayan yanlışlıklar komedyası başlıyor. Bir tiyatro grubuna ya da bir oyuncuya şu soruyu yöneltsek ne cevaplar alırdık çok merak ediyorum. Hatta bu sorduğum sorunun ucunu açık bırakıyorum. Eğer -art niyetsiz- yazmak isteyen olursa bu bölümde yayınlayacağımı da duyururum. Nasıl Bir Eleştirmen İstiyorsunuz? vaLLa saĞLam yazmış! devamı şuR-ada ...

"Süperstarla dost olunmaz"

Müzik eleştirmeni Naim Dilmener 'in beş yıl boyunca tuttuğu günlüğü kitap oldu. "Eleştirmenin Günlüğü"nde Dilmener'in müzik piyasası hakkındaki düşünceleri var. Dilmener bu kitabı, her şeyi şarkılarla yaşayanlar için yazdığını söylüyor ELİF BERKÖZ Pop müziğin Herodot'u", "pop müzik gurusu", "Türk popunun merkezdeki ismi"... Bunlar müzik eleştirmeni Naim Dilmener'e yapılan yakıştırmalardan birkaçı. Ama o en çok "pop müziğin delisi" benzetmesini seviyor. Dilmener kendine hediye gelen albümlere Radikal İki'deki köşesinde yer veremeyince kendini mahcup hissetmiş ve bir günlük tutmaya karar vermiş. Müziğin ağırlıkta olduğu bu günlük önce Picus dergisinde yayımlanmış. Bir süredir de "Müzikal Günce" adıyla Milliyet Sanat Dergisi'nde yer alıyor. Dilmener şimdi de Everest Yayınları'ndan çıkan yeni kitabı "Eleştirmenin Günlüğü"nde 2001-2005 tarihleri arasında yazdıklarını okuyucuyla buluşturuyor. Ünlü bi

Eleştirmenlik deneyim ister

ahmeT öRs Bu haftaki konuğum herkesin sinema yazılarından tanıdığı, ancak onun Türkiye'nin ilk restoran yazarı olduğunu pek kimsenin bilmediği Atilla Dorsay . Onunla tarihi Pandeli Lokantası'nda buluşup eleştirmenlik üzerine söyleştik. -Geçen gün gazetede bu hafta kiminle yemek yiyeceğimi sordular. Atilla Dorsay ile dedim. Tuhaf tuhaf yüzüme baktılar. Merak etmeyin, sinema konuşmayacağız, bu benim işim değil, dedimse de bu kez seni bu lezzet sohbetine oturtamadılar. - Benim o yanımı genç arkadaşlar bilmez. - Herhalde Türkiye'nin ilk sinema eleştirmeni değilsin. - Hayır. Bu işin ciddi biçimde öncüleri var. yazının devamı oRada...

Fethi Naci İle Söyleşi :

Eleştiri zor zanaat... Cenk Koyuncu Önce klasik bir soru ile başlamak istiyorum: Eleştiri nasıl başladı ve niye eleştiriyi seçtiniz? Bu soruya iki türlü yanıt verilebilir: Birincisi, hikaye yazdım beğenmedim, şiir yazdım beğenmedim, onun üzerine eleştirmenliğe başladım denebilir. Magazine böyle bir yanıt vermiştim eğlenceli diye. İkincisi de insanların yaşamı Türkiye'de birtakım rastlantılara bağlı. Birçok şeyi kendiniz seçmiş olmuyorsunuz. Birdenbire bakıyorsunuz ki eleştirmen olmuşsunuz. Ben çocukluğumdan beri edebiyata meraklıydım. İlk defa 1943'te imzamı bir gazetede basılı olarak gördüm. Babaannemin ölümü üzerine yazılmış bir yazıydı. Lise yıllarında şiirler, hikayeler yazdım. Üniversitede bir iki hikaye yazdım, şiiri bırakmıştım o günlerde, eleştiriye başladım. Ekonomik, sosyal yazılar da yazıyordum. Sözgelimi Giresun'da çıkan Yeşil Giresun gazetesinde İktisat Fakültesi 3. sınıftayken bir yaz boyunca başmakale yazmıştım. Götürü olarak 25 liraya. Fakülte bittikten sonr

Türkiye’de Gerçek Manada Müzik Eleştirmenliği ‘Yapamıyoruz’: Önder Kütahyalı

27 Haziran 2007 Çarşamba - Söyleşi Gençler arasında, son dönemlerin en moda mesleklerinden biri de ‘müzik eleştirmenliği’. Müzik alanındaki birikimi şüpheli kişilerden tutun da, hasbel kader ancak bir iki konsere gidebilmiş kişilere kadar günümüzde herkes ‘müzik eleştirmeni’. Durum böyle olunca, işin aslını hayatını gerçek manada müzik eleştirmenliğine adamış, müziği bir hayat biçimi olarak kabul etmiş büyük ustalardan birine soralım dedik. Yeni yetişen gençlere, ‘kıssadan bir hisse olur’ umuduyla, Türkiye’nin önde gelen müzik eleştirmenlerinden Önder Kütahyalı’yı İzmir Fuarında, İzmir Görme Özürlüler Kitaplığı standında bulduk. Kendisiyle, müzik eleştirmeni kimdir, kime denir, nasıl olunur, Türkiye’de müzik eleştirmenliğinin geçmişi ve şu anki yapılanması üzerine konuştuk. SDK – Söze, ilk önce mesleğin tanımıyla girelim. Müzik eleştirmeni kime denir ? Önder Kütahyalı – Müzik sanatını çok iyi bilen ve onun icrasını, yorumunu, müziğin verilerine göre olumlu ya da olumsuz yönde eleştiren

Saygın bir müzik eleştirmeni: Dilmener

Naim Dilmener bir güncesinde kendisine "Hain eleştirmen Ökkeş" dese de, o daha çok, "Eski 45’likçi", "Saygın eleştirmen", "Müzik danışmanı", "45’lik Gurusu", "Pop müziğin Herodot"u, "Pop müzik gurmesi" ve "Pop müziğin merkezdeki ismi" olarak tanınır müzik dünyasında... Naim Dilmener, müziği tahmin edemeyeceğiniz kadar çok seviyor. Bütün dertlerini, hatta ekonomik krizleri bile unutturuyor müzik... Gazetelere, dergilere ve çeşitli internet sitelerine müzik üzerine yazılar yazıyor, "Eski 45’likçi." "Yazmaktan o kadar keyif alıyorum ki, hiç kimsenin yazı isteğine yok diyemedim bir süre..." diyor ve sonrasında da bir itirafta bulunuyor: "... Ne yazık ki eski günlerde gösterdiğim dikkati göstermiyor, bir dolu yere yazı yetiştirebilmenin paniği ile resmen çala kalem yazıyorum" Yıllardır müzik dünyasının içinde ama "...Elimden geldiğince insanlarla ahbaplık kurmaktan uzak durmaya

MÜZİKTE ELEŞTİRİ - Evin İlyasoğlu

ELEŞTİRİ sözcüğü ülkemizde SERTLİK, İĞNELEME ve OLUMSUZLUK kavramları ile örtüştürülür. Sözcüğün özündeki olumlu ve olumsuz karakterler tek yönüyle algılanır. Böylece eleştirmen de olumsuz kişidir. Yüzü asık olmalıdır. Hep karşısındakinin zor anlayacağı çok büyük, çok teknik sözler etmelidir. Yazılarında kaleminden kan damlamalıdır. Ağırbaşlıdır. Böylece gerçek bir eleştirmen “erkek adam” olmalıdır! Herhalde bu nedenle olacak ki, zaman zaman telefonda: “Evin Bey ile görüşebilir miyim”, der bir ses. “Evin” adındaki kişi benim, bir bey değil, deyince, “nasıl olur, siz bir eleştirmensiniz, sizi hep bir erkek olarak düşünmüştüm”, yanıtını alırım. Zarfın üstünde “Sayın Bay Evin İlyasoğlu” yazıyor. İçinde o günlerde yeni çıkmış bir kitabım için kutlama mesajı var! ELEŞTİRİNİN TANIMI Eleştiri, tarihin akışı sürecine (dikey olarak), içinde bulunduğu çağın değerleri, kıstasları doğrultusunda (yatay olarak) bir sanat eserinin olumlu ve olumsuz yönleriyle incelenemesidir. Bu işi yaparken ne çağl

SANAT EĞİTİMİNDE ELEŞTİRİ SANATI

Doç. Cemal YURGA İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Sanatın anlamı kültürden kültüre değişebilir. Buna bağlı olarak felsefe, mantık ve estetik değerler de değişebilir. Bütün dünyanın kabul ettiği sanat ölçülerini, bazıları kabul etmeyebilir. Eleştiri yapmak bir sanattır. Eleştiri denilince millet olarak hep olumsuz eleştiriyi algılarız. Oysa eleştiri, neresinden bakılırsa bakılsın, olumlu ve olumsuz, her iki öğeyi de içinde barındırır. Eleştiri sanatı; sanat eğitiminin en vazgeçilmez öğesidir. Ancak ülkemizde sanat eleştirisi üzerine ne yazık ki yeterli sayıda kaynak yaratılmamış, araştırmacılar tarafından da eğilinmemiştir. Oysa sanat eğitimini yükseltecek yegâne çalışmalar, sanat ürünlerinin eleştirileriyle daha mükemmele ulaşması sağlanarak elde edilecektir. Sanat üzerine en çok eleştiri yapanlar; edebiyatçılardır. Kitap, şiir, roman, deneme, öykü, söyleşi, üzerine yazılan çok sayıda eleştiri kitabı, edebiyatçılar tarafından kaleme alınmış ve alınmakt

657 - pRoGResif RocK

TüRkiye'de pek fazLa biLinmeyen ama biLenLeRin de tutku deRecesinde "tuttukLaRı" bir müzik gRubundan bahsetmek istiyoRum: 657 657, Türkçe ProgResif Rock yapan bir müzik grubudur. Grup üyelerinin tümü konservatuarda hocadır. Adını tüm üyelerinin devlet memuru olması sebebiyle 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olmalarından alır. Müziklerinde opera formları kullanmışlardır. Grup " Çatlak " adlı albümüyle kariyerine başlamış olup, ikinci albümleri " Bilseydik Yaşamazdık "ı çıkardıktan sonra çeşitli sebepler yüzünden maLeseF 2004 yılında dağılma kararı almıştır. ONLAR ; Var olan popüler müziğe alternatif bir soluk.... Nitelikli... Hem rock hem opera hem de klasik müzik formlarını içinde barındıran... Avrupalı ama bizden... Biraz saraylı, biraz folk, belki biraz da tasavvufi... Hepsi devlet memuru, hepsi 657 sayılı devlet memurları kanununa tabi ve hepsi sonun da yıllardır içlerinde yatana kulak vermiş, kendi müziklerini yapmak adına koyulmuş

Drama Çalışması - Ses Eğitimi

 • Yaş: 5 ve üstü • Konu: Ses Eğitimi • Amaç: Ses eğitimine giriş yapmak. Grup duygusunu geliştirmek, konsantrasyonu pekiştirmek, toplulukla çalışma isteğini geliştirmek, grup içinde uyum sağlamak. • Çalışma Alanı: Zemini parke ya da halı kaplı boş bir salon. • Isınma: Katılımcıların bedenlerini ısıtacak/gevşetecek bir genel ısınmanın yanı sıra, boğumlanma temrinleri. Ses ısıtma ve ses açma alıştırmaları. Herkes salona dağılsın, kümeleşmeyin. Tek tek ama hep beraber çalışacağız. Yaptığınız işe odaklanın ve birbirinize yardım edin. Hep birlikte anlamlı sesler çıkaracağız. DURUN ! Diye bağırdığımda ya da el çırptığımda tüm seslerin anında kesilmesini istiyorum. Hazır mısınız? Evet, herkes susturma sesi çıkarsın: şşş.. Şimdi fısıldama ... Tıslama… Mırıldanma… Mızırdanma … İnleme …Yakarma … Söylenme … Homurdanma … Kükreme … Bağırma … DURUN! Şimdi son çıkardığımız sesten başlayarak (sondan başlayarak), başa doğru gideceğiz. Bağırma … Kükreme … Homurdanma … Söylenme … Yakarma … İnleme …Mı

“Bu ne sesi?” Etkinliği

 Amaç: Öğrencilerin dinleme becerisini ve çevresel seslerle ilgili farkındalıklarını arttırmalarına yardımcı olmak. Süreç: 1. Öğrencilere iyi bir dinleyici olmanın hem iyi bir öğrenci hem de iyi bir arkadaş olmak için gerekli bir beceri olduğunu ve bugün gerçekleştireceğiniz etkinliğin dinleme becerilerini arttırmalarına yardımcı olacağını belirtin. 2. Öğrencilerden başlarını sıranın üstüne koyarak gözlerini kapamalarını istedikten sonra aşağıdaki talimatı verin. “Şimdi bazı sesler duyacaksınız. Bu seslerin ne olduğunu anladığınızda parmak kaldırın ve ismini söylediğim arkadaşınız bize cevabını söylesin.” 3. Kullanabileceğiniz bazı sesler aşağıda verilmiştir. • Alkış • Islık • Burun çekme • Öksürük • Kapıyı çalma • Bir şarkı mırıldanma • Hoplama • Ayak ritmi tutma • Kapıyı açıp kapama • Kalemle masanın üstüne vurma • Bir kağıdı buruşturma • Bir kalemi yere düşürme • Parmakları şıklatma • Bir kalem açma (Bu örnekleri çoğaltabilirsiniz) 4. Aşağıdakine benzer soruları sınıfa yönelterek gr

müzikLi dRama öRnekLeRi

Etkinliğin Adı : Müzik Aletinin eşi nerede? Kullanılan Materyaller : Tef, el zili, çelik üçgen, marakas (her müzik aletinden iki tane) Uygulama :Eğitimci, çocuklara müzik aletlerini dağıtır ve ses çıkarmalarına fırsat verir. Bu sırada müzik aletlerinin isimleri ve çıkardıkları sesler hakkında konuşulur. Daha sonra eğitimci çocukları iki gruba ayırır ve bir gruptan sınıfın dışına çıkmalarını ister. (her çocuk farklı bir müzik aleti ile birlikte) Sınıfta kalan çocuklara da aynı müzik aletlerini vererek onlardan bu müzik aletlerini sınıfın belirli yerlerine saklamalarını ister. Sınıfın dışındaki çocuklar sınıfa girerler ve her çocuk elindeki müzik aletinin eşini arayıp bulur. Eğer farklı bir müzik aletine rastlarsa diğer arkadaşına ip ucu vermeden kendi müzik aletinin eşini aramaya devam eder. Elindeki müzik aletinin eşini bulan çocuk,her iki müzik aletini arkadaşlarına gösterir ve ses çıkartır. Aynı müzik aletlerinin çıkardıkları seslerin de aynı olduğu hakkında konuşulur. --------------

NAZLATMALAR

Derleyen: Mahiye Morgül Bebeği nazlatmak veya bebeğe ninni söylemek yetişkinlerin severek, içinden gelerek yaptığı bir şeydir. Sözlerinin bebek tarafından anlaşılır olması gerekmez, bu yumuşak sevecen ses bebeğe kendisinin ne çok sevildiğini hissettirir. Sevildiğini bilmek bebeği rahatlatır, güzelleştirir ve bebek böylece insanlaşma serüveninin daha başında kendisinin bu insanlar arasında özel bir yerinin olduğunu fark eder. Azerbaycanlılar bebeklerini nazlatmaya çok önem verirler, “bebeği azizlemek” deyimi onlarındır. Azizlemek; bebeğe ruh vermek, can vermek, hayat vermek demektir. Şunu söylemektedirler; layla ile büyümeyen çocuğun besini eksiktir, bebeğine layla söylemeden olmaz, bebek mutlaka layla ile büyütülür ki bebek ata kültürünü sağlam alsın.” Anadolu’da bir söz vardır; “Evlât azizdir, terbiye ondan azizdir” (Urfa, M.Necip Türkmen’den). Çocuğu terbiye etmek onun kulağına hoş sözler ve nağmeler akıtmayla başlar. Derleme çalışmalarımız sırasında Aydınlı yaşlılarda “Bebeği seve

Klasik Batı Müziği Yazısında Süslemeler

Sadık ÖZÇELİK G.Ü., Gazi Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Bölümü, Müzik Eğitimi Anabilim Dalı Ankara-TÜRKİYE ÖZET Batı müziği tarihinde, ilk olarak barok dönemi müziğiyle ortaya çıkan, müzik yazısında süsleme notaları ve sembolleri, müziğe renk, zarafet katan, ifadesini güçlendiren unsurlar olmuşlardır. Bir müzik eserinde normal notalardan daha küçük ebatlarda notalar ve özel işaretler şeklinde karşımıza çıkan süslemeler, müziğin normal akışını engellemeksizin eseri bir nakış gibi süslerler. Müzik eğitimcisi, öğrencisi ve icracısının müzik yazısını süsleyici bu nota ve işaretlerin, bugünkü uygulamaları yanında geleneksel tarzlarını da bilmesi, eserin sağlıklı icrası bakımından önemlidir. Anahtar Kelimeler: Müzik yazısı, süslemeler, barok müzik. ABSTRACT The ornamental notes and symbols in western music notation, which were first seen in baroque era, are the elements, which give color, strength and elegance to the music. These ornaments seen as small size notes and specia