Ana içeriğe atla

Kayıtlar

FeLSEfe etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Makamsal Türk Müziğinde Aralıklar ve Koma Değerleri

Batı müziğinde iki sesin arası iki eşit parçaya bölünmektedir ve arada kalan ses diyez ya da bemol ifadeleriyle tanımlanır. Ancak Türk Müziğinde iki notanın arası her birine koma ismi verdiğimiz 9 eşit parçaya ayrılmaktadır. 1,4,5 ve 8 komanın özel isimleri ve harfleri(rumuz) vardır. Makamları ortaya çıkaracak olan dörtlü ve beşliler oluşturulurken bu isimler ve harflerden yararlanılır.

Bir Yalınayaklar hareketinden öğrenilenler

Bir Yalınayaklar hareketinden öğrenilenler Hindistan'ın Rajasthan bölgesinde bulunan sıradışı bir okul çoğu okuma yazma bilmeyen köylü kadın ve erkekleri kendi köylerinin güneş enerjisi mühendisleri, sanatkarları, diş hekimleri ve doktorları olmak üzere yetiştiriyor. Yalınayaklar Koleji adlı okulun kurucusu Bunker Roy okulun nasıl işlediğini anlatıyor.

Öğrenmenin Keyfi: Sokrates

‘Bir rivayete göre, bütün insanlık tarihinin en saygın kişilerinden biri olarak tanınan ünlü Yunanlı düşünür, filozof Sokrates baldıran zehrini içmeden ( idam edilmeden ) az önce bir öğrencisinin elinde tanımadığı bir müzik aleti görür. Bana bunun nasıl çalındığını anlat der. Öğrencisi üzgün bir halde, “ Öğreteyim ama Sokrates, sanırım bunu çalıp keyif alacak zamanın olamayacak ” der. Sokrates ise “ Evet bunu çalıp keyif alacak zamanım yok ama öğrenmenin keyfi var ya” diye karşılık verir.’

AydınLanma nedir ? : Sapere aude

Sapere Aude ( Latince ) : “ Kendi aklını kullanma cesareti göster ! “ ( Immanuel Kant )

Matematik "doğru" olan, müzik ise "güzel" olandır

Matematik ve müzik, bilimin ve sanatın iki elemanıdır. (…) Matematik ve müzik, bilimin ve sanatın iki elemanıdır. Bu iki disiplin, antik çağlardan beri karşılaştırılmış ve ilişkilendirilmiştir. Tabii ki matematik ve müzik arasında çok büyük farklılıklar vardır fakat diğer taraftan birbirleri ile çok yakın ilişki içindedirler. Bu makalede temel olarak üç başlık ele alınmıştır. İlk olarak müziğin temelindeki matematikten bahsedilmiştir. İkinci olarak müziğin matematik performansı üzerindeki etkilerine değinilmiştir. Son olarak ise müzik yeteneği ve matematik yeteneği arasındaki ilişki ele alınmıştır. (…) Sanat ve bilim genellikle birbirinden ayrı tutulan iki alandır.  Bilim "doğru" yu, sanat ise "güzel" i temsil eder.  Bilimde teoriler ve ispatlar vardır.  Bir teori ortaya atılır ve bu teori belli prensiplere ve kurallara bağlı olarak sonuca ulaştırılır.  Sanatta ise bireysel düşünceler daha ön plandadır.  Kurallar ve prensipler, değişik zamanlarda deği

Sanat akımLarı: Romantizm + Serenade [Ständchen] / schubeRt / nota + mp3

Romantik dönem bestecilerinden “ Franz Peter Schubert ”in o meşhur Serenade’ı… ben ilk duyduğumda çaRpıLmıştım. BakaLım iLk defa duyanLara benden farkLı ne yapacak bu ezgi… bu aLttaki notaLar piyano içindir. Ancak fLüt, keman vb birçok çalgıyLa denenebiLir bence… YoRum: Budapest stRings hazır romantizm demişken; Yaratıcı drama lideri olabilmek için şu an 3. kurunu bitirdiğim ÇDD Yaratıcı Drama Liderliği Kursu’nda geçtiğimiz haftaLarda “ Sanat Akım l arı ” oturumunda/etkinLiğinde sunmak üzere hazırLadığım “ Romantizm ” sunumumu da paylaşayım istiyorum. Sunum o dönemin geneL sanat anLayışını anLatıyor. Yine bu sunumu hazırLarken netten buLduğum bazı sunumLarı da paylaşayım bari… Levent Çoban tarafından hazırLanan “ KLasik Batı Müziği Dönemleri ” Yrd. Doç. Dr. Bedri Karayağmurlar tarafından hazırLanan “ Plastik Sanatlarda ( Resimde ) Romantizm ” Yine sanat akımLarı hakkında faydaLı oLacağına inandığım siteLerden seçmeLer: SANATtik / Sanat Akımla

veRonika hakLı mı yoksa ?!?

sevdiğim bir kitaptan ( Veronika Ölmek İstiyor / Paulo Coelho ) sevdiğim bir hikâye;… "Çok güçlü bir büyücü, bütün bir ülkeyi yok etmek ister, o ülke halkından herkesin su çektiği bir kuyuya sihirli bir madde atar. Kuyunun suyunu kim içerse delirecektir. Ertesi sabah, herkes kuyudan su çekip içer, hepsi de delirir. Yalnızca kraliyet ailesi, kendilerine ait özel bir kuyudan su çektiklerinden, sihirbaz da o kuyuyu zehirlemeyi beceremediğinden delirmezler. Tabii kral çok kaygılanır, halkının sağlığını ve güvenliğini sağlamak için bir dizi emir verir. Ancak polisler ve müfettişler de halkın içmiş olduğu suyu içmiş olduklarından kralın emirlerini saçma bulurlar, uygulamazlar. Ülkede yaşayanlar kralın emirlerini duyduklarında onun çıldırdığına inanırlar, hep birlikte şatosunun önünde toplanıp tacını ve tahtını bırakması için gösteriler yaparlar. Umutsuzluk içindeki kral tahtından inmeye hazırlanırken kraliçe ona engel olarak der ki; gel biz de o kuyunun suyundan içelim, o zaman b

buLanLar arayanLardır, arayanLar buLamaz!

Gülümseyen düşünceden yanayım . Pişmiş kelle gibi değil. Müeddep ve mahzun. Belki hafif hınzırca ama hep arayan. Asık suratlı “ölmeye sözde hazır”, lafını sakınmayan, her sözüyle dünyayı boyayan muhalif olmak için muhalif olma özürünü taşımak istemem. Henüz ölmedim. Demek söyleyeceklerim bitmemiştir. (İşin en eğlenceli yanı da henüz bir şey söylememiş olmamdır. Dostum üzülmesin, zaten ölüyüm.) (…) Gülümseyen düşünce, iletişime hazır düşüncedir. Bunun ardındayım. Herkesle, her zaman değil. Yeri gelince, bazılarıyla muhabbet. Seçiciyim. Gülümseyen düşünce, boyun eğmez düşüncedir. Kavga etmeden. Kavga tebessümünüzün derinliklerindedir. Kavgayı ayağa düşürmediğimiz için ölmekte gecikmişizdir. Zordan yanayızdır. Bundan dolayı anarşist olduğumuzu sanmaktayız. (Bir de sır vereyim: Anarşizmin ne olduğunu da hâlâ bilmiyorum.) Zordan yana demek: Zor kullanmaktan yana demek değil. Zorluk bizi çeker. Zorluk çekiminde muallaktayız. Muallakta oluşumuz şaşkın tavukluğumuzdan değil, iflah ol

çiz-eRek feLs-eFe...

Niçin Sanat Bölümü

Felsefenin bittiği yerde sanat mı başlar? Birçok büyük düşünür, sözlerinin yetmediği yerde sanata sığınmıştır. Birçok sanatçı da yapıtlarıyla felsefi söylem üretmiştir. İçimizdeki ve dışımızdaki dünyaların gerçekliğini betimlemede kullandığımız tüm diller sonuçta “insana özgüdür”. İnsanoğlu, gerçeklik! ile onun temsili arasındaki boşluğa, sanat yoluyla sızmaya çalışmıştır. Sorun sadece temsil de değildir. İnsana özgü varoluşsal sorular, yaşantıların içerdiği sıkıntılar karşısında, “düşünme/dil” in çaresizliği, yetmezliği de duyumsanır. O noktadan sonra, yine sanat, iş başındadır. Düşüncenin söz/metin ile sunulduğu felsefi yapıt ile sanat yapıtının örtüştüğü birçok alan vardır. Bilindiği gibi felsefenin temel konularından biri de, sanat üzerine üst dil oluşturan “estetik” tir. Sanat ve felsefe, birlikte, kimi zaman da karşıtlaşarak, dünyanın insan eliyle çoğaltılmasının, genişletilmesinin olanaklarını sunar. Düşünür, sanatçı olduğu ölçüde filozoflaşır. Yapıt duygu ve düşünceyi çoğalttı

pisagor, tarikat ve sus işareti !

Bilindiği üzere Pisagor resmi tarihe tarihinde dik üçgenlerin sırrını dünyaya indiren ölümlü olarak geçer. Oysa Pisagor bir tarikatın kurucusudur da aynı zamanda. Bu tarikatın inancına göre "evrende her şey sayılarla idare ediliyordu ve sayılarla izah edilebilirdi." Pisagor bir istekliyi yoluna kabul etmek için pek zor beğenir bir kimseydi. “ Her ağaç bir Hermes yapmaya yaramaz ” derdi. Onun tarikatına girmek isteyenlerin bir süre deney ve çilelere tabi olması şart kılınmıştı. Müritliğe kabul edilen çocuk, hiç olmazsa iki yıl hazırlıkla meşgul olurdu. Müride, bu süre zarfında “AKUSİKO”, yani DİNLEYİCİ” adını verirlerdi. Dinleyici ders esnasında mutlak şekilde susmaya mecburdu. Ne hocasına bir sey sormaya mezundu ne de ders hakkında tartışmaya... Yalnız dersleri tam bir saygı ile kabul etmeye, ondan sonra onları kendi kendine uzun uzun düşünmeye bakmakla görevlendirilmişti. Bu kuralı dinleyicinin beynine işlemek için uzun bir örtüye bürünmüş bir kadın heykeli gösterirlerdi