Ana içeriğe atla

Kayıtlar

NEV-İ ŞAHIS TİPLERİ etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Makamsal Türk Müziğinde Aralıklar ve Koma Değerleri

Batı müziğinde iki sesin arası iki eşit parçaya bölünmektedir ve arada kalan ses diyez ya da bemol ifadeleriyle tanımlanır. Ancak Türk Müziğinde iki notanın arası her birine koma ismi verdiğimiz 9 eşit parçaya ayrılmaktadır. 1,4,5 ve 8 komanın özel isimleri ve harfleri(rumuz) vardır. Makamları ortaya çıkaracak olan dörtlü ve beşliler oluşturulurken bu isimler ve harflerden yararlanılır.

Einstein ve müzik / keman

"Bir şeyi ezberLemektense, her türLü cezayı çekmeyi tercih ederdim." ( A. Einstein ) Einstein Londra’ya bir gidişinde yanına kemanını da almıştı.Onu karşılayan arkadaşı kemana bir göz attıktan sonra sordu : " Keman çalmayı da sonunda becerebildin galiba?" Öğrenebilmek için ne kadar çaba harcadığını bilirim .” Einstein başını iki yana salladı: "Hayır dostum, hala doğru dürüst çalmayı öğrenemedim" dedi ve ekLedi; "Keman öğretmenim bendeki sorunun sayı sayabilmeyi bilmemek olduğunu söylüyor." Matematik ve fizik dahisi Einstein keman çalabilmeyi öğrenebilmesi için her şeyden önce belirli bir tempodaki sayı sayabilmeyi öğrenmesi gerektiğini biliyordu. Bir yandan bu konudaki yeteneksizliğine gülerken bir yandan da bir ilköğretim öğrencisi gibi çalışarak sayı saymayı öğrendi. Bu yolu Einstein, daha sonra bir yaşam biçimi olarak benimsedi ve tüm yaşamı boyunca yeni bir şeyler öğrenebilmek için hep önce " aşağı eğilme " yöntemi

inti-iLLimani konser görüntüLeri ( eski kayıtLardan )

hafızam beni yanıLtmıyorsa ingiLtere konseri görüntüLerinden… Bende iki buçuk saatLik konser görüntüLeri var. Video kesmeyi yeni öğreniyorum. Ara ara kesip payLaşmayı düşünüyorum. inti-iLLimani ’de ne diyenLer buRaya ya da şuRaya tıkLasınLar… unutmadan bu cuma ( 3 Temmuz 2009 ) konsere gidiyorum. Siz de geLir miydiniz?

Prof. CEMALETTİN GÖBELEZ

1948 yılında Uşak'ta doğdum. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik bölümüne girdim. İspanyol Hükümeti'nin kültür bursunu kazanarak İspanya'nın Barselona kentindeki Yüksek Müzik Konservatuarın'da üç yıl keman-keman oda müziği ve orkestra eğitimi gördüm. 1969 yılında İspanya'nın Santiago de Compostela kentinde düzenlenen uluslararası kursa katılarak keman ve oda müziği diploması aldım. Barselona'daki "Estela Senfoni Orkestrası"nda Mozart'ın La Major keman konçertosunu solist olarak yorumladım. 1971 yılında M.E.B. tarafından Istanbul Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümüne Keman öğretmeni olarak atandım. Bu kurumda bölüm başkanlığı, orkestra şefliği görevlerinde, TRT Çocuk ve Gençlik Müziği Özel Danışma Kurulu Üyeliği, Eurovizyon Seçici Kurulu Üyeliği ve M.Ü.Atatürk Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü Çalgı Eğitimi Ana Sanat Dalı Başkanlığı görevinde bulundum. 1986 yılında İspanya'daki Uluslararası Keman Kursuna ikinci kez katıldım. Çok sayıda konser konfe

Louis XIV ve akabinde maRie antoineTTe : enteresan kişiLik-LeR

"DevLet benim" (l'État c'est moi) Tek din, tek kanun, tek kraL "une foi, une loi, un roi." XIV. Louis, Fransa'nın en uzun süre tahtta kalan kralıdır. 1643-1715 yılları arasında 72 yıl Fransa krallığı yapmıştır. Devlet benim (l'État c'est moi) sözlerindende anlaşılacağı gibi Fransa'yı mutlak monarşiyle yönetmiştir. Çok saldırgan ve yayılmacı bir politika izlemiştir. Karısı Kraliçe Marie Therese 'dir. Fransa Bilim Akademileri ilk defa XIV. Louis tarafından kurulmuştur. Bir tiyatro oyununda Apollon'u oynamıştır. Barok sanatıyla yakından ilgilenmiştir. Babasının bir av köşkü olarak inşa ettirdiği Versailles'i genişleterek Fransa krallığının yönetildiği bir saray haline getirmiştir. Dönemin aristokratlarını gene Paris'den uzaklaştırıp, Versailles'a taşımıştır. Versailles Sarayı'nın bahçesini barok dönemi eserleriyle düzenletmiştir.Louis suyu hiç sevmedi;sadece hayatında 3 kere banyo yaptı. bu üstteki böLü

MİMAR SİNAN

Rivayet olunur ki Edirne Selimiye Camii inşaatı sırasında genç mimarlar artık yaşı epey ilerlemiş bulunan Mimar Sinan ’ın hala Baş Mimar sıfatıyla ortalarda dolaşmasını eleştirmeye başlarlar. Sinan bu söylentilerden habersiz gibi görünür. Hatta ileri yaşını kendisi de bahane ederek inşaatta fazla bir iş almak istemez. Gençlere fırsat tanır. Kendisi ise sadece iki minarenin inşasıyla uğraşacak böylece kendini fazla yormayacaktır. Bu durum aleyhindeki söylentileri arttırır. Minarelerin inşaası bitince Mimar Sinan diğer mimarlara “ Gidin bakın olmuş mu? ” der. İhtiyar adamın kusurlarını bulma umuduyla minarelere giden mimarlar Mimar Sinan’ın gerçek bir Baş Mimar olduğuna inanmış olarak dönerler. Mimar Sinan inşa ettiği her bir minarede şerefelere çıkan üç merdiven yapmıştır. Bu merdivenler sarmal şekilde yukarıya çıkar. Birinci merdivenden çıkan birinci ve üçüncü şerefeye, ikinci merdivenden çıkan yalnız ikinci ve üçüncü şerefeye ve üçüncü merdivenden çıkan da üçüncü şerefeye ulaşır.

CİCERO

Cicero dünyanın bilinen en iyi hatiplerindendir. Garip olan şu ki, geçmişinde kekemeymiş! Bunu yenmek için derenin kenarına gider, ağzında çakıltaşları olduğu halde konuşmaya çalışırmış. Buyrun, sonuç ortada!...

Hezar Esrar (Bin Sır)-OSMANLI'DA BİLİM

150 yıl önce yayınlanmış Hezar Esrar (Bin Sır) kitabının yazarı 1826 yılında Tıbhane Nazırı olan Mustafa Behçet Efendi 'dir. Bu adam Osmanlı'da modern bilimin öncülerinden kabul edilir. Mustafa Behçet Efendi, Hezar Esrar adlı kitabin 711. sırrı olarak deneysel-labaratuvar çalışmasını şöyle takdim eder : Bir tavuk yumurtasını kaynatınız. Eğer gözlerinizi kaynayan yumurtaya dikerken, diğer elinizle hayalarınızı tutuyorsanız, katılaşmakta olan yumurta katılaşmaz. Üstelik Mustafa Behçet Efendi bu deneyi bilimsel olsun diye şahitler huzurunda yapıyor. !!! İşte bir deney daha : Kulağınıza pire kaçmışsa, hangi kulağınıza kaçmış ise, o taraftaki hayanızı kavice sıkın, pire kulağınızdan kaçar... Bir diğer deney: Bir kutunun içine kirli gömleğinizi koyunuz, üstüne üç-dört buğday tanesi atınız, kutuyu kapatınız, bir kaç gün sonrada kutudan fare çıkacaktır... NİHAT GENÇ “Köpekleşmenin Tarihi” İletişim Yayınları

server acim - müzik / teknoloji / bilişim

uzun zamandır netten takip ettiğim birisi server acim . bugün ( 09.02.2008) benim de dahil olduğum bir gruba bir ileti yollamış ve diyor ki :"Sevgili Müzik Dostları, Sizlere ilginizi çekeceğini düşündüğüm ve oluşturmaya devam ettiğim bir sayfamın linkini vermek isterim. Saygı ve sevgilerimle." şurada ise şöyle demiş :" benim birden fazla yerde web sayfam bulunmaktadır. bu gerçek, sayfamı gezen insanlarda bir karışıklığa yol açmaktadır doğal olarak.bunun iki sebebi var. birincisi benim gerçek mesleğim " besteciliktir ". Ben çağdaş çoksesli türk müziği alanında eserler üreten bir besteciyim. ikincisi, 1998 yılından beri bilgisayar kullanan biri olarak, " bilişim " dünyası ile de ilişki halindeyim. bir " linux " kullanıcısıyım, " Pardus " kullanmayı tercih ediyorum. Yukarıdaki iki sebepten dolayı, sayfalarımda hem " müzik " ile ilgili, hem de " bilişim " dünyasıyla ilgili olmakla birlikte ağırlıklı ol

pisagor, tarikat ve sus işareti !

Bilindiği üzere Pisagor resmi tarihe tarihinde dik üçgenlerin sırrını dünyaya indiren ölümlü olarak geçer. Oysa Pisagor bir tarikatın kurucusudur da aynı zamanda. Bu tarikatın inancına göre "evrende her şey sayılarla idare ediliyordu ve sayılarla izah edilebilirdi." Pisagor bir istekliyi yoluna kabul etmek için pek zor beğenir bir kimseydi. “ Her ağaç bir Hermes yapmaya yaramaz ” derdi. Onun tarikatına girmek isteyenlerin bir süre deney ve çilelere tabi olması şart kılınmıştı. Müritliğe kabul edilen çocuk, hiç olmazsa iki yıl hazırlıkla meşgul olurdu. Müride, bu süre zarfında “AKUSİKO”, yani DİNLEYİCİ” adını verirlerdi. Dinleyici ders esnasında mutlak şekilde susmaya mecburdu. Ne hocasına bir sey sormaya mezundu ne de ders hakkında tartışmaya... Yalnız dersleri tam bir saygı ile kabul etmeye, ondan sonra onları kendi kendine uzun uzun düşünmeye bakmakla görevlendirilmişti. Bu kuralı dinleyicinin beynine işlemek için uzun bir örtüye bürünmüş bir kadın heykeli gösterirlerdi

LEONARDO FİBONACCİ

Hesap yapmayı Cezayirli bir Arap ustadan öğrendi. Rivayete göre bir arkadaşının tavşan çiftliği vardı ve her üreme döneminde en az kaç yavru beklemesi gerektiğini hesaplayamıyordu. Fibonacci arkadaşına yardım etti. Bulduğu sayılar da Fibonacci dizisi olarak tarihe geçti.  Göze daha net gözükeni “ dal ” problemidir. Her farklı nesilde kaç tane dal olduğunu sayarsanız birçok bitkide yine aynı sayı dizisi karşınıza çıkar : ilk yıl 1, ikinci yıl 1, ertesi yıllar 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, ..... diye gider.Yeni doğan her dal, ikinci yılını tamamladıktan sonra her yıl yeni bir dal verir. Bu kural yeni doğan dallar için de geçerlidir. Buna göre her yıl kaç dal olduğunu sayarsak 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, ...dizisini buluruz. Bu Fibonacci Dizisi ’dir: Dizideki her sayı kendisinden önce gelen iki sayının toplamıdır.

ÇAYKOVSKİ VE SPONSORU!!...

Nadejda Filaretovna von Meck , genç yaşta evlendiği demiryolu mühendisi olan eşini 1876’da kaybettiğinde, on bir çocuğuyla birlikte büyük bir servetin sahibi olur. Zengin dul, Rus aristokratlarının yaşantısına ayak uydurmak yerine inzivaya çekilir. Dönemin ünlü bir bestecisine hayran olan bu bayan, onu yıllık düzenli bir gelire bağlar. Böylelikle de besteci, geçim derdinden uzaklaşarak tamamıyla müziğe verir kendini. Müzik sever kadının Kiel'deki köşkünde ve Simaki’deki evinde kalan besteci , dördüncü senfonisini “ en iyi arkadaşıma ” diyerek bayan von Meck ’e ithaf eder.İki insan 13 yıl mektuplaşırlar ama hiç görmezler birbirlerini. Besteci , 13 yılın ardından aldığı bir mektupla hayal kırıklığına uğrar. Bayan Meck , iflasın eşiğinde olduğunu ve yardımı keseceğini yazmaktadır. Önceleri zengin bir kadının kaprisi olarak yorumlar mektubu. Onuru kırılır ama “ en iyi arkadasına ” duyduğu yakınlık üstün gelerek, Bayan von Meck ’den uzaklaşmak istemez. Ne var ki bestecinin tüm yaklaşı

CARL GAUSS

Ekim 1795 yılında Göttingen Üniversitesi’ne kaydolduğu zaman “ Matematikçi mi olayım, edebiyatçı mı olayım? ” diye düşünüyordu ve bu kararsızlığı altı ay kadar sürdü. Matematik ve edebiyat dünyaları nefeslerini tuttular. Sonunda 30 Mart 1796 tarihinde bir defter açtı, “ Bugün eşkenar bir onyedigenin cetvel ve pergelle nasıl çizileceğini buldum ” dedi. Bu aynı zamanda onun matematikçi olmaya karar verişi de oldu. Bu problem ikibin yıldır açık olan bir problemdi... CARL FRİEDRİCH GAUSS bu hatıra defterini, matematiksel hatıra defterini, ölünceye kadar kullandı. Bu defter ancak o öldükten 43 yıl sonra ortaya çıktı ve içinde 146 tane, basılmamış, küçük küçük çok önemli teorem bulundu. Bütün hayatı boyunca “ öz ama olgun ” ilkesiyle hareket etti ve çok az yayın yaptı ama her yaptığı yayın, her bulduğu buluş tam, olgun ve mükemmeldi. Çalışmalarını sade bir odada gerçekleştirdi; çıplak bir masa, mobilyasız bir oda ve ancak yetmişinci doğum gününde arkadaşları ve gençler tarafından ikna ed

BİZİMKİLER VE SİZİNKİLER..

“ Vur beni korkak! '

Kör olmasaydın da göreydin O'nu! 1959 yılındaki Küba devriminde anahtar rolü üstlenen Che Guevara , 1966 yılında sosyal bir devrimi başlatmak amacıyla Bolivya'ya gitmişti. 9 Ekim 1967'de, Che Guevara 'yı öldüren Bolivyalı çavuş Mario Teran , ilerleyen yıllar içinde kaybettiği görme yetisini Che'nin ' mirasçıları ' sayesinde yeniden kazandı. İnsani yardım amacıyla Bolivya'da görev yapan Kübalı hekimlerin sunduğu ücretsiz sağlık hizmetinden yararlanan Mario Teran 'ın katarakt ameliyatı olduğu öğrenildi. Küba'nın, insani yardım amaçlı 'Mucize Operasyonu' çerçevesinde Bolivya'da yaptırdığı bir hastaneye giden Teran, yüzlerce yerli ve çiftçi gibi tek kuruş ödemeden ameliyat oldu. Teran'ın geçirdiği operasyonu basına duyuran ise emekli askerin oğlu oldu. Santa Cruz'da yayımlanan El Deber gazetesini haberdar eden Teran'ın oğlu, Kübalı doktorlara teşekkür etmek istediklerini açıkladı. Mario Teran 'ın başarılı göz ameliyatı

Neyzen Tevfik....

"Dinleyen her zerreye bir hitabım var benim Kâinat isminde hiçten bir kitabim var benim. Ya hitabımdan okusun ya kitabımdan beni, Yazdığım efsânede on altı bâbim var benim! Hey etimde müttefik magrible maşrik, veche yok, Gayr-i mer i zerrede bin aftâbim var benim`"   14 Haziran 1879'da, babası Bafralı Hafız Hasan Fehmi Efendi`nin rüştiye öğretmeni olarak görevli bulunduğu Bodrum`da dünyaya geldi. Tam adı Tevfik Kolaylı'dır. Yergi şiirleriyle, kalenderce ve kural tanımaz yaşantısıyla, içki düşkünlüğüyle tanınan şair ve neyzen. ‘‘Neyzen Tevfik’’ diye anılır. Babasının görevli bulunduğu Urla kasabasında amatör bir neyzenden nota ve usul bilgileri öğrenerek başladığı ney çalışmalarını kendi kendine ilerletti. İzmir İdadisi'ne girdiyse de bitirmeden ayrıldı. Bu arada gene kendi kendine Farsça öğrendi. İzmir Mevlevihanesi'ne girdi. Daha sonra İstanbul'a yerleşerek Galata ve Kasımpaşa Mevlevihanelerine dev

657 - pRoGResif RocK

TüRkiye'de pek fazLa biLinmeyen ama biLenLeRin de tutku deRecesinde "tuttukLaRı" bir müzik gRubundan bahsetmek istiyoRum: 657 657, Türkçe ProgResif Rock yapan bir müzik grubudur. Grup üyelerinin tümü konservatuarda hocadır. Adını tüm üyelerinin devlet memuru olması sebebiyle 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olmalarından alır. Müziklerinde opera formları kullanmışlardır. Grup " Çatlak " adlı albümüyle kariyerine başlamış olup, ikinci albümleri " Bilseydik Yaşamazdık "ı çıkardıktan sonra çeşitli sebepler yüzünden maLeseF 2004 yılında dağılma kararı almıştır. ONLAR ; Var olan popüler müziğe alternatif bir soluk.... Nitelikli... Hem rock hem opera hem de klasik müzik formlarını içinde barındıran... Avrupalı ama bizden... Biraz saraylı, biraz folk, belki biraz da tasavvufi... Hepsi devlet memuru, hepsi 657 sayılı devlet memurları kanununa tabi ve hepsi sonun da yıllardır içlerinde yatana kulak vermiş, kendi müziklerini yapmak adına koyulmuş

Emil Michel Cioran

Epigraflar Çürümenin Kitabı 'ndan -"nerede tükettin ömrünü?bir hareketin hatırası,bir tutkunun işareti,bir maceranın parıltısı,güzel ve firari bir cinnet_geçmiinde bunların hiçbiri yok;hiçbir sayıklama senin adını taşımıyor,seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor.iz bırakmadan kayıp gittin;senin rüyan neydi peki? _"şüpheyi yeryüzünün derinliklerine kadar ekmek isterdim;onun maddeye nüfus etmesini sağlamak,zihnin hiç girmediği yerde onun hükümdarlığını kurmak ve varlıkların iliğine ulaşmadan önce detaşların huzurunu sarsmak,oraya güvensizliği ve yürek kusurları sokmak.mimar olsam.yıkım'a bir tapınak inşa ederdim;vaiz olsam,duanın gülünçlüğünü açığa vururdum;kral olsam,başkaldırının amblemini dikerdim.insanlar gizliden gizliye birbirlerinden tiksinmeye heves ettiklerine göre ,her tarafta kendine sadakatsizliği tahrik ederdim,masumiyeti hayrete düşürürdüm.kendine ihanet edenleri çoğaltırdım,kesinliklerin çürüme yerinde çoğunluğun kokuşup gitmesine engel olurdum..."   -Kant